Sonbahar

Bir başkadır sonbahar, ölümün bile güzel olduğu. Hayranlıkla baktığım o rengarenk yapraklar, aslında ölüyorlar. Yaşam da ölüm de ayrı bir güzel olmalı. Kabullenebilmeli insan, bu kadar zor olmamalı. Belki yapraklar ile o kadar çok şey paylaşmadığımdan ölümleri acı vermiyor. Ya da aslında onların geçici olduğunu kabul ettiğimden. Yaşamı anlamlı kılan ölüm sonuçta, sahip olduğumuzu sandığımız sınırlı zaman.

Sandığımız diyorum çünkü aslında zaman bize sahip. Öyle geliyor bazen. Bir günde 24 saat olduğunu bildiğim halde, bazı sabahlar uyanıyorum ve gün bitiyor, ben daha başladığını bile fark etmeden. Hele bu dönem çok daha hızlı akıyor. Ağustos ayı sonunda bir iş fırsatı çıktı karşıma, eylül ayında telefonla görüşmeler yapıp, ekim ayında iş yerine görüşmeye gittim. Doğum günüme bir anlam katabilmek için o gün imzalayıp kabul ettim teklifi. Kasımdayız şimdi… Zaman ben Baltimore’dan bir an önce çıkıp gitmek, buradaki zihniyetten bir an önce arınmak isterken nasıl da akıp gitmiş.

Üniversitedeki maaş oranlarına baktım, bir de bana verilen maaşa. Doktora sonrası araştırmacı olmak gerçekten kölelik. Bazen bu işe para için girmediğimi düşünsem de kazandığım maaş ile böceksiz, güvenli bir dairede oturmam maaşımın yarısından fazlasını kira ve faturalara harcamam demek. Ona rağmen başardım para biriktirmeyi, yaşamayarak tabii ki de. Bu durumdan yakınmıyordum aslında, daha çok farkındaydım diyelim. Ta ki birikimin her kuruşunu harcayana kadar. Yeni işime başlamadan, ilk maaşını harcadım bu ülkede. Nasıl mı? Sicil kaydından, sağlık kontrolüne kadar her şeye fahiş fiyatlar biçildiğinden. Ne İsveç’te ne de Türkiye’de parmak izi uygulaması yoktu sicil kaydı isterken. Amerika,… parmak izini istiyor, çünkü hala taş devrindeler. Çok düşündüm üstüne, neden burada gerekli de diğer ülkelerde değil. Vardığım sonuç, fırsatlar ülkesi Amerika dolandırıcılık da başı çekiyor, kimseye vatandaşlık numarası verilmiyor, parmak izi ve DNA gibi bilgiler ile kayıt taraması yapılıyor. Ha bir de üstüne parmak izi kağıdı alabileceğin iş yerleri açıyor, böylece iş imkanı yaratmış oluyor. Diş kaydı mı istememiş olmalarına şaşıyorum, demedi demeyin, yakında DNA için örnek de isterler.

Neyse, daha iyi bir yer mi bilmiyorum, her ülkenin var kendince eksiklikleri. Ama bana daha uygun bir yer olduğunu tahmin ediyorum bu yeni mekanın. Ocakta Toronto’ya taşınıyorum. Demliklerim, kedim ve ben, çaya süt katmanıza izin verilmeyeceği bir 3 çayına bekleriz. Ne zaman biter bu belge hazırlama, taşınma işkencesi bilmiyorum ama bitecek elbet. Bu başvuruyu, Amerika posta sisteminin bütün işgüzarlıklarına rağmen bitireceğim. Hızlı posta ile istedim diye bana kendi param ile işkence eden bu posta sistemini elbette alt edip İsveç’ten adli sicil kaydımı alacağım. Bir daha da dönüp bakmayacağım buraya.

Yoksulluk, hırsızlık, suç oranı değildi beni bezdiren. Bunun normalleşmiş olmasıydı. Bana rahatça ama Baltimore’da yürünmez ki denilmesiydi. Elinizde telefonla yürümeyin çalarlar anonslarıydı (Ne saçmalıktır, hırsızın hırsız olmasının sorumlusunun benim elimdeki telefon oluşu. Etrafa dikkat etmeyip araba altında kalmamak için elinizde telefonla yürümeyin, yoksa çalan zaten çalıyor). Elbette bütün bunların üstüne hiç ama hiç sevmediğim bir çalışma ortamını eklediğinizde yaşanılası bir hayat çıkmıyor ortaya. Çok şey öğrendim diye düşündüm, bu koşullardan. Saçmalık! Ben bunları zaten biliyordum.

Bilmediğim tek şey bir kedi ile yaşamayı nasıl bu kadar çok sevebileceğimdi. İşte bir tek bunu öğrendim Amerika’da. Hayattan bu kadar bezmesem, sevip sarmalayacağım bir canlı da almazdım sanırım eve. Şimdi Toronto’da Çakıl’a bir Bam Bam alsam mı, almasam mı? İşte bütün mesele bu. Bir kedi ile bu diyardan göçüp gitmek zor iken, iki kedi ile Toronto’dan göçmem gerekirse ne olacak ya diye düşünmeden edemiyorum. Belli olmaz, belki Toronto son durağım olur. Ölüme böylesine güzel giden akçaağaç yaprakları arasında geçiririm ömrümün kalanını ve onların ki gibi güzel bir gidiş olur bu hayattan. Böylesi güzel vedalar için mutlu bir hayatı olmalı sanırım insanın. Hazır mıyız, şimdi, mutlu olmaya, yaşamaya, sakinleşmeye, gülümsemeye?

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.