Uzun bir düşünüş, bir önceki yazıdan sonra… daha ne söylenebilir ki çocuklar ve şiddet üzerine? Savaş üzerine… Düşündüğümüz kadar masum değil hiçbir çocuk. İçlerinde şiddet var kiminin. Bazen başkalarına karşı, bazen kendilerine karşıdır. Onlar bir yetişkin anlatmadan da ölümü anlamaya çalışır, hatta bazen ölmek isterler. İçine doğdukları koşulları fark edip hayata başlamadan küserler. Bazen kendilerini bile şaşırtan yüreklilik ve azim ile hiç beklenmeyen yerlere gelirler. Kimi her zaman gülmeyi başarır, kimi her zaman herkesin arkadaşı olmayı.
Bir karakter ile doğar çocuklar. Kişilik örülür yıllar içinde o karakterin etrafında. Kimi zaman söker karakterden bir kaç ilmek, kimi zaman üstüne işler. O kişilikler örülürken bazen biz yetişkinlerin yapabileceği hiçbir şey yokken, bazen her şey tamamen bizim suçumuzdur.
Aşağıdaki filmler çocuklar ve onların hayat ile olan savaşına dair izlediklerim, izlemem gerektiğini düşündüklerim. 2. bölüm …
- Boy Interrupted (2009): Kendi aklı ile mücadele veren, Evan Perry’nin hayatını anlatan bir belgesel filmi. İlk ölümü düşündüğünüzde kaç yaşındaydınız? İlk kendi ölümünüzü düşündüğünüzde? Evan, elinden geleni yapmış bir çocuk, bazen devam edemiyor hayat her şeyi yapmanıza rağmen.
-
Uçurtmayı Vurmasınlar (1989): Dört duvar arasında kalmadan da insan hapis hayatı yaşayabiliyorken, gerçekten dört duvar arasında olup özgürce kanat çırpabilmek mümkün mü? Barış ile görüyoruz hepsini.
-
The Dancing Boys of Afganistan (2010): İzlemediğim, izlemek için güç bulmayı beklediğim bir belgesel. Bir suçtan, bir yanlıştan bahsedildiğinde işin içinden cinsiyet, din, ırk gibi etiketleri çıkararak konuşmaya gayret ediyorum. Ve telkinliyorum çevremdekileri. Kadınlara dair cinsel içerikli suçların daha fazla olması, erkeklere dair bu tip suçların olmadığını unutturmasın bize. Suç suçtur. Kadına ya da erkeğe karşı işlenmiş olmasının önemli olduğu nokta doktorların fiziksel tedavi sürecini belirlemesidir. Ne zamanki başkasına karşı işlenmiş suçu etiketler ile kendimizden dışlamazsak o zaman kurbanlar yalnız hissetmezler. Çelişkili bir söylem, farkındayım: kadın etiketini çıkarınca nasıl daha çok dikkat çekeceğiz kadın olarak yaşadığımız sorunlara, değil mi? Cevabını bulamadım henüz. Etiketleri çıkarmalı mıyız gerçekten? Bilmiyorum. Ama cinsel istismar kurbanı dendiğinde kadın sembolize ediliyor ise bu suçun kurbanı olan erkekler kendilerine nasıl destek bulacaklar? Dikkat çekmem istediğim nokta da bu işte. Cinsel istismar suçu dendiğinde cinsiyetsiz bir sembol belirmeli bir çok kişinin aklında.
-
Spotlight (2015): Yakın zamanda vuku bulmuş gerçek bir olaydan uyarlanmış bu film hep şüpheci yaklaşmak gerek düşüncemi besledi. Çocuklarınızı tarikat, öğretmen, amca, teyze diye bırakmayın. Paranoyak olmadan gözlemci olun. Demesi kolay belki ama paranoya-şüphe dengesini sağlamaya çalışmakta fayda var ki olaylar olmadan, oluyorken fark edilsin.
-
Jeux Interdits (1952): 2. Dünya Savaşında, Fransa’da yaşayan iki çocuğun öyküsünü anlatıyor. Etraflarındaki yıkım ile şekillenen hayatlarını. Konusu listede birinci sırada olan Ateşböceklerinin Mezarı animasyonunu andıran bir Fransız filmi.