Geçtimiz ay Aşure Ayı idi. Kimine göre kökenleri ta Nuh’a kadar dayanır aşurenin, kimine göre de Kerbela Savaşı’nın son gününü belirtir aşure. Her inanış, her gelenek kendince bir mana biçer. Şöyle bir uzaklaşıp bakınca fark edersin ki dışına biçilen kabuk ne olursa olsun, aşurenin yapılış amacı birdir. Mutluluğu ve sahip olduklarını paylaşmak, işte özü budur aşurenin benim gözümde.
Allah’a, Tanrı’ya, Ra’ya, Krishna’ya… inancı olan biri değilim. Hayatımı, gerçekliğine dair cevap bulamayacağım, bulsam da yaşama şeklimi değiştirmeyeceğim bir olgunun peşinden koşarak geçirmek istemediğimden değilim. En çok da kadınlığıma yer bulamadığım için değilim. Değilim ama bazı gelenek ve görenekleri dini olgulardan sıyırıp devam ettirmek konusunda başı çekerim. Aşure bu listenin en başında yer alır.
Benim için aşure birçok şey demek. Kocaman kazanlarda odun ateşi ile pişmiş bir aş. Birkaç gün öncesinden hazırlıklarına başlanan, emek, sevgi ve sabır isteyen bir iş. Dostlarının dostları ile tanışıp yalnızlığını azalttığın bir an. Çocukların doyasıya koşup oynadığı, türkülerin çalındığı, semahların dönüldüğü, zorlukların geçici de olsa askıya alındığı bir gün. Çocukken farkında olup, 30’larımda tam olarak bilincine vardığım bana ailemden geçen çok güzel bir gelenek.
Ailemden geçen dedim ya… Bu üstte saydıklarım ve çok daha fazla anlamı aşureye anne ve babam sayesinde kattım. Çocukluğum Hatay’da geçti benim. Yüreğimde bambaşka bir yeri vardır. Büyük şehirde çocukluk yalnızlık demek gibi geliyor bana. Küçük bir şehirde doğduğum, başka bir küçük şehirde büyüdüğümden belki de. Büyük şehire taşınmak… Çok başka bir hayat var büyük yerlerde, küçük yerler gibi değil. Hatay’da bizim eşi benzeri olmayan bir çevremiz vardı. Benim ebeveynler olmasa öyle bir çevreyi bir yetişkin olarak ben tanıyamazdım. Biraz sokak kedisi gibiyim, ısırıyorum arada rahatım bozulunca ondan tanıyamazdım. Neyse efendim, hala daha var o çevremiz, var olmaya devam etsinler, ama işte şimdi herkes ülkenin, dünyanın başka bir köşesinde. Bu çevrede büyüyünce insanın kocaman bir ailesi oluyor. Bir aş pişince bütün aile ile paylaşıyorsun. Aşure de paylaştıkça çoğalan bir aştır. Bütün aile ile paylaşmak için bir araya gelir pişirirdik bu aşı.
Tantanası olmayan bir düğün günü gibi olurdu, bu toplu aşure günleri. Bilmiyorum kaç defa böyle toplu yaptık aşureyi. Belki bir kereydi ama öylesine büyük bir etki bırakmış ki üstümde aşure dedin mi paylaşmak, gülmek, mutlu etmek geliyor aklıma. Anne ve babam, diğer arkadaşları ile birlikte hazırlık için giderdi aşure günü öncesi. Buğday, nohut, fasulye pişirmeye hazırlık için önceden ıslatılırdı. Badem ve fındık kabuklu ise suda bekletilip kabuklar soyulurdu. Sonra aşure günü pişirmek için koca koca kazanlar, altına yakılacak ateşler hazırlanırdı. Sahne kurulurdu, türküler başlardı. En net hatırladığım an: Annem, saçları yazmada saklı, babam ile altı ateşten kapkara olmuş üstünde duman tüten bir kazanın başında duruyorlar. Yüzlerinde günün yorgunluğundan eser yok, mutlular ama yorgunlar biliyorum. Anne ve babam kazanın başında iken abilerim de sahne de yerlerini alırlardı. Türküleri zaten kasetten dinlemek garip geliyor bana hala. Türkü deyince çünkü hep onların çalıp söyleyişini hatırlıyorum. Ya ailem günün yıldızı imiş bak, o dönem kavrayamamışım. Ben, kendim, ne yapardım diye düşünüyorum şimdi. Hazırlık için gidildiğinde yardım ettiğimi hatırlıyorum, bademleri soymak gibi bir işe. Benim hızım ile muhtemelen bir badem soyduğumda onlar bitirmiştir işi diye tahmin ediyorum. Aşure günü ben… o dönem o kadar zayıftım ki insan sayısı fazla olunca kendimi hayallerimde bile bulamıyorum. Ben ise muhtemelen fazla koşup oynamıyorumdur. Ama şimdi önemli bir noktayı hatırladım. Herkes bir defa karıştırırdı aşureyi, sanırım ateş yanıp buğday kaynatılırken herkes gibi bende karıştırırdım bir defa. Boyum nasıl yetiyordu o koca kazana emin değilim… Anılar yıllandıkça şekil değiştiriyor tabi.
O kadar yapılışını gördüğüm aşureyi kendi başıma anılarımdan yapmaya kalktım bu sene ilk defa. Anılar yetmedi anneye elli kere canlı bağlantı yaptım, tarifini bir kaç defa aldım. Deneyim ve yetenek bu ya, kameradan görüp kıvamı olmamış diyebiliyor annem. Onun yardımları ile onun ki kadar iyi olmasa da severek yediğim bir aş çıktı ortaya. Bu seneki aşureyi işte bu anıları tekrar canlandırmak, hayatıma dokunmuş herkese biraz daha sevgi göndermek için yaptım. Uzaktan ne sevgisi gönderilir diyeceksiniz. Zor iş yahu bu kadar uzakta olup, herkes ile bağı koparmadan konuşabilmek. Ama bu yazıyı okuyorsanız, o dönem tanıdığım herkes, aklımdan geçtiniz, sevgi ile anıldınız, bilin.
Aşure tarifini başka bir yazıda paylaşırım. Tarifi öyle mükemmel hali ile değil de aynı benim yaptığım adımlar ile paylaşacağım. Kendiniz seneye aşure ayında yapmak isterseniz benim hatalarımdan pay çıkarırsınız. Hem de biraz gülümsetmiş olurum sizi. Bu ilk denemem, lakin yalnız hissetmedim kendimi, çünkü Canan’da aşure yapıyormuş ilk defa. Sokak kedisi gibiyim dedim ya, o kadar yıl beraber okuduğum arkadaşları çağırıp gelin aşure yapıyoruz diye toplamamışım hiç. Zamanla uysallaşıp farkına varıyor insan bunların. Teknoloji sayesinde uzakta da olsak beraber yapmış gibi olduk Canan ile, çok da güzel oldu.