Çocuklar, silahlar, bombalar… 1.Bölüm

Tarih kitaplarında yazdığı gibi bir kazananı yoktur savaşların. Her sıkılan kurşun, her atılan bomba ile hayatlarını kararttığımız onca çocuk varken nasıl olabilir ki? Kendi topraklarında olmayınca ya da savaşın ortasında kalmayınca yaşanan vahşetleri tahmin ediyoruz ancak. Bazen haberlerde görüntüler yayınlanıyor, bazen belgeseller ya da filmler yapılıyor da öyle görüyoruz gözümüzle. Hele o görüntülerde çocuklar olunca iki gözüm iki çeşme ağlıyorum.

“Film izleyince ağlayamıyorum ben, tamam üzülüyorum, ama ağlamıyorum.” derdim ben, ağlayanları gördükçe. Empati yoksunu biri olarak gördüm kendimi hep. Sonra bir film izledim (listedeki ilk film)… Ya… ben de ağlıyormuşum. İşin içinde çocuklar olunca dayanmıyormuş yüreğim. Aslında tahmin etmeliydim beni derinden etkileyen konunun çocukların yaşadıkları travmalar olacağını. Belki denk gelmişsinizdir; azarlandığı hatta dayak yediği halde gidip ebeveynlerinin ellerini sıkıca tutan çocukları görünce bütün günümü sinir küpü geçirdiğime.

Çocukken Arsuz’a giderdik yaz tatillerinde. Hatta tanıdıklar aynı dönemde tatile giderdik, çoluk çocuk ne de güzel geçerdi o günler. Bir sene yetimhaneden çocuklar ile karşılaşmıştık. Hayatımda ilk kez kimsesi olmayan bir çocukla tanışmıştım. Keşke o gün konuştuklarımızın hepsini hatırlasam. Bölük pörçük kareler kalmış aklımda. Beni öyle etkilemişti ki karar vermiştim o yıl; evlat edineceğim! Keşke o kişiyi bulup konuşabilsem; nerede, ne yapıyor şimdi? O günün etkisi midir bilmem, çocuk dedin mi akan sular duruyor. Onlar zarar görünce hayat zindan oluyor. Ağlasam, kahrolsam da çocukların yaşadıklarını anlatan filmleri izlemekten sakınmıyorum. Düşünemediğim o kadar çok şekilde zarar görüyorlar ki… Olmuş ve olabilecek her şeyi öğrenip korumak istiyorum onları.

Aşağıda bir daha izlemeye yüreğimin dayanamayacağı filmleri listeledim. İzleyin! Ağlayacaksınız ama izleyin! Görün savaşların, bombaların, ve insan müsveddelerinin çocuklara neler yaptığını, yetişkinler olarak çocuklara neler çektirdiğimizi! Listenin devamı gelecek bu sadece ilk bölümü.

  1. Ateşböceklerinin Mezarı (1988) Japonya’da atom bombası sonrası yaşam mücadelesi veren iki kardeşin hayatını anlatan bir animasyon. Japonya, Amerika’yı bombalayarak kendi başına açtı bu derdi diyorsanız bir daha düşünün. Kimse böylesi bir cezayı hak etmiyor.

  2. Kaplumbağalar da Uçar (2004) Saddam’ın düşüşünden sonraki döneme ait bir film. Kelimeler kifayetsiz kalıyor. Ne desem bu filme hakkını veremem. Yaşadıkları vahşetin izlerini taşıyan bir sürü çocuk… İnsan nasıl devam edebilir yaşamaya onca yaşanandan sonra. Beni bu film ile tanıştıran canım arkadaşım Canan’a selam olsun.

  3. Acı Bir Hayat Öyküsü (2009) Çocuklara bu acıları yaşatanlar kendi aileleri olunca kızmamak elde değil. Bazı insanlar hasta ve onların çocukların yanına asla yaklaşmaması lazım. Hapishaneye göndermenin insanları makul bir ceza yöntemi olduğuna dair şüphesi olan biriyim. Ama bu film ile idam cezasına bile ses çıkarmayacağım suçlar olduğunu gördüm.
  4. Duvar (1983) Hapishanelere, hele çocukların hapishaneye gönderilmesine niye mi karşıyım? Bu filmi izleyince anlayacaksınız. Yılmaz Güney’in senaryosunu yazıp, yönettiği Cannes ödüllü bir film. İzlemeyen bir nesil olmamalı bu filmi.

  5. Mustang (2015) İki yüzlü bir toplumuz. Kız çocukları bu iki yüzden de zarar görüyor. O ışıl ışıl gözleri nasıl olur da böylesine karartmayı başarabiliriz? 5 kız kardeşin bu iki yüzlü toplumdaki hayatta kalma savaşını ne de güzel anlatmış Deniz Gamze Ergüven.

Çocuklar, silahlar, bombalar… 1.Bölüm” için bir yorum

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.