Başlıyoruz!

Maymun iştahım kabardı yine, daha bir önceki siteyi tamamlamadan yeni bir site açtım. İnternet denen dünya çöplüğünde salatalıktan korkan kediler kadar bir yer kaplamak istiyor insan zaman zaman. İşte o zamanlarda bir sosyal medya hesabıdır, bir websitesidir, ya da bir Facebook paylaşımıdır tatmin ediyor o isteği.

Bu seferki kapsam biraz daha farklı… değil. Instagram’da paylaştığım fotoğraflar kadar karma konulardan konuşacağım. Belki biraz daha videoya dayalı paylaşımlar olabilir, hatta bazı paylaşımlar için şimdi ne gerek vardı da diyebilirsiniz. Eskiye nazaran biraz daha özenli paylaşımlar yapmaya çalışacağım, lakin bu iştah ile kalite ne kadar yüksek olur tahmin etmek zor. Ne ile dolacağı bilinmez buralar, bakalım zaman gösterecek.

Amacım yapabildiğim en iyi şeyi göstermek aslında. Mükemmel olmayan, bölük pörçük, eksik gedik, yamuk yumuk – daha devam edebilirim ama etmeyeyim – bilgiler, yemekler, beceriler ile hayatımı nasıl sürdürdüğümü anlatmak istedim. Evet yapabildiğim en iyi şey, mükemmel olmayan işler ile hayatımı idame ettirmek. Bazen sabrım olmadığından, bazen de yeteneğim olmadığından bir işi sonuna kadar götürüp hatasız yapmam mümkün olmuyor. Doğam bu benim: Her şey ile ilgili bir fikrim var ama usta olmaya hevesim yok. Yazdığım makalelerdeki hatalardan tutun da, yemeğe üşengeçliğimden tuz atmayışıma kadar her işte böyleyim aslında. Soğuk yemek sevmem de sanırım bu üşengeçlikten doğdu.  Neyse efendim, gevezeliğim tuttu doğam ile ilgili.

Başka neler mi anlatacağım? Bazı bazı bence çok güzel olan sizin de duyup bilmenizi istediğim şeyleri anlatacağım. Sanırım çokça sizin için normal olan ama benim için olmayan şeylerden konuşacağım. Onları konuştukça daha az kızmak, daha az kızdıkça daha mutlu bir insan olurum sanırım.  Hiç tanık olmamışsanız söyleyeyim; zihnimde kendimden büyük bir öfke yumağı barındırıyorum. Nasıl başardım ben bile bilmiyorum. Lakin öğrendim ki ne kadar çok konuşursam o kadar ufalıyor o yumak.

Çocukluğuma dönüp sarılamam kendime… Aslında konuşursan, susmayıp anlatırsan ve insan bazen yalnız savaşır gerçeğini kabul edersen her şey çok güzel olmasa da bir başka olacak adın gibi diyemem. Ama ne biliyorsam, ne öğrendiysem, ne hissettiysem sizlere anlatabilirim.

Genellikle “belki, bir ihtimal, yanlış hatırlamıyorsam” gibi eminsizlik belirten ifadeler ile doldursam da anlatımlarımı kendimden emin olunca Perran Kutman’ın elime su dökemeyeceği bir öğretmene dönüyorum. Bırakın “Hoca camide!” demeyi, hocanın gideceği cami filan kalmıyor ortada. Haklı olunca, haklıyım arkadaş! Aslında o tavrım da kendime güvensizlikten geliyor, ben bilirsem herkes biliyor olmalı düşüncesinden; sandığınız gibi etrafımdakileri küçümsediğimden değil. Kendimi bu kadar küçük görmem de kitaplar ile iletişim halinde olup insanlar ile konuşmayı neredeyse unutmuş olmamdan kaynaklıdır. Bir açardım ansiklopediyi çocukken, amanın, o ne öyle! Bildiğim hiçbir şey yokmuş meğersem bu dünyada. Kaç cilt var, kaç çeşit var oku oku bitmez bunlar. Ne kadar büyük dünya! Sonra büyüdüm, dünya neymiş ki… kocaman bir kekin içindeki tek bir üzüm tanesi, hıh!

Sokalarda koşup oynamak yerine ansiklopedilere sarmamı da bilahare anlatırım sizlere. Önce çok canımı yakan şu pis aftlardan konuşağız.

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.